23 Kasım 2011 Çarşamba


AVUKATLIK ÜCRETİ HAKKINDA BİRAZ POLEMİK
Bu yazıyı, 19/11/2011 tarihinde Denizli Barosu’nca düzenlenen  “Vergi Hukuku” isimli seminerde yaşanan bir polemik üzerine yazıyorum.
Polemiği sürdürmem lütfen yanlış anlaşılmasın. Polemik edilen sorun mesleğimizin sorunudur ve çözüm beklemektedir. Çabam çözüme katkıda bulunmaya yöneliktir.
GÖRÜŞLERİM YANLIŞSA,   LÜTFEN POLEMİĞE KATILIN! DOĞRUSUNU BULALIM.
Günümüzde bazı meslektaşlarımızın, tamamen karşı tarafa yükletilen vekalet ücreti karşılığı icra işi ve dava aldıkları az da olsa görülmektedir.
Dava kaybedildiğinde ya da icra takibi sonucu tahsilat yapılamadığında bu işler “ bedava” yapılmış olmakta, avukat, yapmış olduğu geçerli/geçersiz? sözleşme gereği müvekkilinden herhangi bir ücret talep edememektedir.  İcra takibinin aciz belgesi alınmasıyla, davanın ise kesin hükümle sonuçlandırılması üzerine bu sefer avukat, hiç ücret almamasına karşı KDV yükümlülüğü ile karşı karşıya kalabilmektedir.
İcra işi ve davaları çok olan bazı kurumlar, kendileri avukata herhangi bir ücret ödemediği gibi, tarifeye dayalı olarak karşı tarafa yükletilecek vekalet ücretinde -ihaleye benzer bir yöntemle- en çok indirim yapan avukata işi vermektedir.  Bu durumda da avukat, tarife üzerinden makbuz kesmekte, vergi yükümlülüklerini ise makbuzda belirttiği miktar üzerinden yerine getirmekte, ancak tarifede belirtilenin çok altında bir ücretle yetinmek zorunda kalmaktadırlar. Aynı durum şirket avukatlığında da görülmektedir.
Belirtilen olaylar, aynı zamanda meslektaşlar arasında haksız rekabete neden olmakta,   kuralcı arkadaşlar kural peşinde koşarken, diğerleri “atı alıp Üsküdar’ı geçebilmektedirler. “
Seminerde polemik konusu soru şuydu:
“ Bir icra takibinin ya da davanın sadece  karşı tarafa yükletilecek vekalet ücreti karşılığı yürütüleceği  (ancak davanın kaybedilmesi halinde  tarifeye dayalı bir ücretin  müvekkil tarafından ödeneceği kaydını da içeren)  bir ücret sözleşmesinde: Davanın kazanılması halinde  karşı tarafa yükletilen vekalet ücreti tahsil edilmiş, usulüne uygun makbuz  düzenlenmiştir.
Müvekkilden anlaşma gereği her hangi bir ücret talep edilmemiştir.
Vergi Dairesi:
“Arkadaş senin yaptığın bu sözleşme geçersizdir. Sen davayı kesin hükümle sonuçlandırdığına göre müvekkilinden de en az tarifeye dayalı olarak bir ücret alacaksın ve müvekkiline makbuz kesip aldığın ücretin gelir ve KDV’sini ödeyeceksin diyebilir mi?”
(Davanın kaybedilmesi halinde müvekkilden ücret alınacağı, dolayısıyla bir sorun yaşanmayacağı için bu olasılık sorulmamıştır.)
Seminerde yer alan konuşmacıların hepsi böyle bir sözleşmenin geçersiz olduğunu belirtmişlerdir.
Sözleşme geçersiz olunca da  ( KDV yasasına göre hizmet de ifa edildiği için)  en azından KDV yükümlülüğü doğacaktır.
Benim tezim  ise  bir icra takibinin ya da davanın sadece  karşı tarafa yükletilecek vekalet ücreti karşılığı yürütüleceği  (ancak davanın kaybedilmesi halinde  tarifeye dayalı bir ücretin  müvekkil tarafından ödeneceği kaydını da içeren)  bir ücret sözleşmesinin “geçerli” olacağı yönündedir. 
Yani,  icra takibi ya da dava kazanıldığında borçludan, kaybedildiğinde müvekkilden en az tarifede belirtilen bir ücret alınacağı sözleşme ile kararlaştırılmış olduğu için ücret karşı taraftan alınacak, dolayısıyla müvekkil için makbuz kesilmeyecek ve KDV yükümlülüğü doğmayacaktır.
Yargıtay kararlarında ve doktrinde  “Karşı taraf aleyhine yükletilen vekalet ücretinin sözleşme serbestisi ilkesi çerçevesinde müvekkile ait olabileceğinin kararlaştırıldığı bir ücret sözleşmesinin geçerli olacağı kabul edilmektedir.  
Örneğin Yargıtay Ceza Genel Kurulu  22.06.2004 tarih, 2004/1-122 E. ve 2004/143 K.sayılı kararında:
Esasen sözleşme özgürlüğü prensibi uyarınca, iş sahibi ile avukat isterlerse karşı tarafa yüklenen vekalet ücretinin iş sahibine ait olacağına ilişkin sözleşme de yapabilirler. Böyle bir sözleşmeyi yasaklayan herhangi bir yasal düzenleme de mevcut değildir.” Demiştir.
Şimdi olaya avukatlık yasasındaki, “ücretsiz dava alınamaz, “tarifenin altında bir ücret kararlaştırılamaz” “Avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir.” İlkeleri çerçevesinde yeniden bakalım.
Ben, polemik konusu yaptığım ve konuşmacılarca geçersizliği öne sürülen sözleşme ile yargı kararları ve doktrin tarafından kabul edilen “geçerli” sözleşme arasında “avukatın alacağı ücret yönünden” herhangi bir fark göremiyorum.
Sonuçta avukat,  geçersizliği ya da geçerli olduğu söylenen  “sözleşmeye” göre   tarifede yazılı “bir” ücret almakta, diğerini müvekkiline bırakmaktadır.
Kulağı tersten gösterirsek geçerli, doğrudan gösterirsek geçersiz.  Böyle şey olmaz. Sonuçta kulağı gösteriyoruz. Hem de doğrudan.
İşin vergisel boyutunda ise polemik konusu sözleşmeyi geçersiz sayarsak almadığımız ücret için vergi yükümlülüğümüz doğması söz konusudur.  Geçerli sayarsak doğmacak.
Şimdi, meslektaşlar arasında yaygın bir şekilde iş alma yöntemi olarak kullanılan ve “geçerli” kabul edilen sözleşmeden farklı sonuçlar doğurmayan bu tür bir sözleşmenin geçersizliğini ileri sürerek meslektaşları almadıkları bir paranın gelir ve KDV ödemeleriyle baş başa bırakmak doğru olmasa gerekir diye düşünüyorum.
Bu durum, “meslektaşların daha az bir ücretle çalışmalarını teşvik ediyor, onların aleyhine olur, gibi bir düşünce”  ile konuya bakılacak olursa; bu düşünce de,  geçerli sözleşme ile de aynı ücret alındığı için ileri sürülemez.
Hepinize iyi çalışmalar.
NOT: Bu yazılanlar, avukat ile iş sahibi arasında belirtilen şekilde kararlaştırılmış ve ispat edilebilir bir sözleşmenin varlığı varsayılarak ileri sürülmüştür. Sözleşmenin olmaması ya da ispat edilememesi halinde avukat elbette hem karşı tarafa yükletilen vekalet ücretini, hem de iş sahibi müvekkilinden en az tarifede yazılı ücretin ikisini birlikte talep edebilecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder