AVUKATLIK ÜCRETİ HAKKINDA BİRAZ POLEMİK
Bu yazıyı, 19/11/2011 tarihinde Denizli Barosu’nca
düzenlenen “Vergi Hukuku” isimli
seminerde yaşanan bir polemik üzerine yazıyorum.
Polemiği sürdürmem lütfen yanlış
anlaşılmasın. Polemik edilen sorun mesleğimizin sorunudur ve çözüm
beklemektedir. Çabam çözüme katkıda bulunmaya yöneliktir.
GÖRÜŞLERİM
YANLIŞSA, LÜTFEN POLEMİĞE KATILIN! DOĞRUSUNU
BULALIM.
Günümüzde bazı meslektaşlarımızın, tamamen
karşı tarafa yükletilen vekalet ücreti karşılığı icra işi ve dava aldıkları az
da olsa görülmektedir.
Dava kaybedildiğinde ya da icra takibi
sonucu tahsilat yapılamadığında bu işler “ bedava” yapılmış olmakta, avukat,
yapmış olduğu geçerli/geçersiz? sözleşme gereği müvekkilinden herhangi bir
ücret talep edememektedir. İcra takibinin
aciz belgesi alınmasıyla, davanın ise kesin hükümle sonuçlandırılması üzerine
bu sefer avukat, hiç ücret almamasına karşı KDV yükümlülüğü ile karşı karşıya
kalabilmektedir.
İcra işi ve davaları çok olan bazı
kurumlar, kendileri avukata herhangi bir ücret ödemediği gibi, tarifeye dayalı
olarak karşı tarafa yükletilecek vekalet ücretinde -ihaleye benzer bir yöntemle-
en çok indirim yapan avukata işi vermektedir. Bu durumda da avukat, tarife üzerinden makbuz
kesmekte, vergi yükümlülüklerini ise makbuzda belirttiği miktar üzerinden
yerine getirmekte, ancak tarifede belirtilenin çok altında bir ücretle yetinmek
zorunda kalmaktadırlar. Aynı durum şirket avukatlığında da görülmektedir.
Belirtilen olaylar, aynı zamanda meslektaşlar
arasında haksız rekabete neden olmakta, kuralcı arkadaşlar kural peşinde koşarken,
diğerleri “atı alıp Üsküdar’ı geçebilmektedirler. “
Seminerde polemik konusu soru şuydu:
“ Bir icra takibinin ya da davanın sadece karşı tarafa yükletilecek vekalet ücreti
karşılığı yürütüleceği (ancak davanın
kaybedilmesi halinde tarifeye dayalı bir
ücretin müvekkil tarafından ödeneceği
kaydını da içeren) bir ücret
sözleşmesinde: Davanın kazanılması halinde
karşı tarafa yükletilen vekalet ücreti tahsil edilmiş, usulüne uygun
makbuz düzenlenmiştir.
Müvekkilden anlaşma gereği her hangi bir
ücret talep edilmemiştir.
Vergi Dairesi:
“Arkadaş senin yaptığın bu sözleşme
geçersizdir. Sen davayı kesin hükümle sonuçlandırdığına göre müvekkilinden de
en az tarifeye dayalı olarak bir ücret alacaksın ve müvekkiline makbuz kesip aldığın
ücretin gelir ve KDV’sini ödeyeceksin diyebilir mi?”
(Davanın kaybedilmesi halinde müvekkilden
ücret alınacağı, dolayısıyla bir sorun yaşanmayacağı için bu olasılık
sorulmamıştır.)
Seminerde yer alan konuşmacıların hepsi
böyle bir sözleşmenin geçersiz olduğunu belirtmişlerdir.
Sözleşme geçersiz olunca da ( KDV yasasına göre hizmet de ifa edildiği
için) en azından KDV yükümlülüğü
doğacaktır.
Benim tezim ise bir
icra takibinin ya da davanın sadece karşı tarafa yükletilecek vekalet ücreti
karşılığı yürütüleceği (ancak davanın
kaybedilmesi halinde tarifeye dayalı bir
ücretin müvekkil tarafından ödeneceği
kaydını da içeren) bir ücret sözleşmesinin
“geçerli” olacağı yönündedir.
Yani, icra takibi ya da dava kazanıldığında
borçludan, kaybedildiğinde müvekkilden en az tarifede belirtilen bir ücret alınacağı
sözleşme ile kararlaştırılmış olduğu için ücret karşı taraftan alınacak,
dolayısıyla müvekkil için makbuz kesilmeyecek ve KDV yükümlülüğü doğmayacaktır.
Yargıtay kararlarında ve doktrinde “Karşı taraf aleyhine yükletilen vekalet
ücretinin sözleşme serbestisi ilkesi çerçevesinde müvekkile ait olabileceğinin
kararlaştırıldığı bir ücret sözleşmesinin geçerli olacağı kabul edilmektedir.
Örneğin
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.06.2004 tarih, 2004/1-122 E. ve 2004/143
K.sayılı kararında:
“Esasen sözleşme özgürlüğü prensibi
uyarınca, iş sahibi ile avukat isterlerse karşı tarafa yüklenen vekalet
ücretinin iş sahibine ait olacağına ilişkin sözleşme de yapabilirler. Böyle bir sözleşmeyi yasaklayan herhangi
bir yasal düzenleme de mevcut değildir.”
Demiştir.
Şimdi olaya avukatlık yasasındaki, “ücretsiz
dava alınamaz, “tarifenin altında bir ücret kararlaştırılamaz” “Avukatlık sözleşmesi
serbestçe düzenlenir.” İlkeleri çerçevesinde yeniden bakalım.
Ben, polemik konusu yaptığım ve konuşmacılarca
geçersizliği öne sürülen sözleşme ile yargı kararları ve doktrin tarafından
kabul edilen “geçerli” sözleşme arasında “avukatın alacağı ücret yönünden” herhangi
bir fark göremiyorum.
Sonuçta avukat, geçersizliği ya da geçerli olduğu söylenen “sözleşmeye” göre tarifede
yazılı “bir” ücret almakta, diğerini müvekkiline bırakmaktadır.
Kulağı tersten gösterirsek geçerli,
doğrudan gösterirsek geçersiz. Böyle şey
olmaz. Sonuçta kulağı gösteriyoruz. Hem de doğrudan.
İşin vergisel boyutunda ise polemik konusu
sözleşmeyi geçersiz sayarsak almadığımız ücret için vergi yükümlülüğümüz
doğması söz konusudur. Geçerli sayarsak
doğmacak.
Şimdi, meslektaşlar arasında yaygın bir şekilde
iş alma yöntemi olarak kullanılan ve “geçerli” kabul edilen sözleşmeden farklı
sonuçlar doğurmayan bu tür bir sözleşmenin geçersizliğini ileri sürerek
meslektaşları almadıkları bir paranın gelir ve KDV ödemeleriyle baş başa bırakmak
doğru olmasa gerekir diye düşünüyorum.
Bu durum, “meslektaşların daha az bir ücretle
çalışmalarını teşvik ediyor, onların aleyhine olur, gibi bir düşünce” ile konuya bakılacak olursa; bu düşünce de, geçerli sözleşme ile de aynı ücret alındığı
için ileri sürülemez.
Hepinize iyi çalışmalar.
NOT: Bu yazılanlar, avukat ile iş sahibi
arasında belirtilen şekilde kararlaştırılmış ve ispat edilebilir bir sözleşmenin
varlığı varsayılarak ileri sürülmüştür. Sözleşmenin olmaması ya da ispat
edilememesi halinde avukat elbette hem karşı tarafa yükletilen vekalet
ücretini, hem de iş sahibi müvekkilinden en az tarifede yazılı ücretin ikisini
birlikte talep edebilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder